Kayıtlar

Metropol Beyaz Yakalısının Ortak Standartı: Bi Hobisi Olmaması!

Resim
Bu aralar pek moda! İş dünyasını takip eden dergiler para piyasalarını, strateji modellerini, yaklaşan trendleri bıraktı CEO’ların, COO’ların hobilerini anlatan yazı dizilerinin, röportajların peşine düştü. Ya tenis kortunda, ya kayakta, ya da bir yelkenlideki fotoğraflarıyla izliyoruz C seviyesi tepe yöneticilerimizi dergilerde… Hâl böyle olunca, anlıyorum ki kişisel gelişim sektörü de boş durmayıp bu trende kayıtsız kalmamak için elinden geleni yapmış. Bugün hangi koçluk seansına kulak kabartsanız, hangi mentorluk görüşmesinin kapısını aralasanız, hangi TED konuşma videosuna baksanız açılış tavsiyesi “kendine bi’ hobi edin”..... 2013 PerYön finalisti "İnsan Kaynakları Günlüğü" blogunda konuk yazar olarak yayımlanan yazım, "Hobin Kadar Konuş"un tamamını okumak için Tıklayın:  http://insankaynaklarigunlugu.com/blog/metropol-beyaz-yakalisinin-ortak-standarti-bi-hobisi-olmamak/

Seinfeld: "Hiçbir Şey Hakkında Her Şey"

Resim
Eski okurlar arasında blogun baslığını bi' yerlerden tanıdık bulanlar, haklısınız... Evet! ' Hiçbir şey hakkında her şey ' 90’ların başında, yayınlandığı 9 yıl boyunca Batı mizahında kendine açtığı yeni kulvarda bir kült haline gelen efsanevi TV dizisi Seinfeld'in mottosu. Kendi kulvarını açtı demek iddialı gibi görünse de Seinfeld, o dönem TV'leri meşgul eden  ve  5 gencin birbirleriyle 5’in 5'li permutasyonu kadar  farklı versiyonlarda birbirleriyle çıkması üzerinden komedisini arayan 'Friends' (ve onun yeniden çekimi olan 'How I Met With Your Mother') türü diziler karşısında seyirciye farklı bir alternatif oldu ve kısa sürede kendi kitlesini oluşturdu. Tabi bu blogdan beklentiyi çok da yüksek tutmamak lazım; şimdi bana "Seinfeld de ne ya?" diyecek beyaz yakalı arkadaşıma bütün külliyatı bu yazıda vermem zor, "aç youtube'dan seyret" desem gene olmaz çünkü lisede dersten çıkıp evdeki tüplü TV'den seyretmenin

Çok Dikkat! Duygusal Yazı :) Yapım Ekleri Üzerinden "Özlemek" Üzerine Bir Tespit

Resim
Aralık 2007... Sonra hepsi birer birer farklı firmalara transfer olacak iş arkadaşlarımın, yıllık iznimin bir bölümünü kullanmak üzere uzun süre ofiste olmadığım bi ara, kendi aralarında anlaşarak bana her biri ayrı ayrı "özlediklerini" söyledikleri e-posta göndermeleri üzerine onlara yazdığım cevap... 6 yıl sonra bir tanesi, mesajı sakladığı yerden çıkarınca hatırladım. Hatırlayınca da uzun zamandır doğru konuyu aradığım blogumun yeni yazısı oldu :) (E-postanın başında hepsine çook teşekkür ettiğimi, hatta çaktırmadan duygulandığımı söylediğim girizgahı takiben) ...Yanıtımı size yukarıdaki haliyle gönderecektim ki, bilahare tartışmak üzere bir iki şey daha eklemek istedim: "LE-LA" hepimizin bildiği üzere Türkçe'de isimden fiil üreten nadide eklerden biridir ve genelde sonuna geldiği isimi de içine katarak hareketlenir ve fiil olur. Yüksek sesle bağırdığımızda, ses gür çıktığı için "GÜR-ledim", ya da birine bir şey gitmesi gerektiğinde &qu

Vedanın Kolayı Olmaz, Tamam! Ya Komiği?

Resim
İş yaşamıyla birlikte hayatımıza farkettirmeden giren âdetlerden biri de ayrılırken tüm şirkete gönderilen veda mesajları ... Aslında özel hayatta çok sık karşılaşmadığımız bu âdet, profesyonel yaşamının günlük bir parçası olmuş durumda. Kısa - uzun, duygulu - serzenisli, bazıları resimli, bazıları düz yazı çeşit çeşit veda yazısına şahit oldum çalıştığım yıllar boyunca... Nedense insanlar masasını toplayıp çerçevelerini, biblolarını karton koliye doldurur doldurmaz, içlerindeki lise yıllarından kalma kompozisyon yazma aşkını dindirmek istermişcesine gönderecekleri veda yazısının hazırlığına başlıyor. Veda mesajlarının ortak özelliği, yazının uzunluğunun, o şirketteki çalışma süresiyle doğru orantılı olması... Yalnız sorun şu ki, yazı uzadıkça edebiyatla arası "giriş-gelişme-sonuç" kalıbından ibaret kalmış olanların (ve bunun sonucu olarak okuyucularının) çilesi artıyor... "Veda etmek çok zormuş" diye başlayan pek çok yazı okumuşsunuzdur. Zor başlar başlamasın

Fütüristik Senaryo: Bu Ülke Batar mı? (Günümüz Türk Annesi Gözlemleri Üzerinden Z Nesline Bir Bakış)

Resim
Modern (!) bi baba olarak, eşimden aldığım geribildirimleri dikkate alıp, aile içi görev dağılımımızı "yuvayı dişi kuş yapar, baba sadece ekmek getirir" formatından biraz olsun uzaklaştırabilmek için bi' süredir çocukların havuza götürülmesi işini ben üstlenmiş bulunuyorum. Bu vesileyle her hafta sonu 4 saate yakın bir süreyi, yüzme havuzu tribünündeki anneleri gözleyerek ve bu sayede beni ülkenin geleceği ile ilgili ciddi endişelere gark eden tespitler yapmaya ayırıyorum. Uzatmadan söyleyeyim: Beyler! Durum çok vahim... Siz işinizde gücünüzdeyken, çocuklarınızın klişe deyimiyle “vatanına, milletine hayırlı olacak bir evlat" gibi yetiştiğini sanıyor olabilirsiniz. Ancak durum maalesef öyle değil. Gözünüzde canlandırabilmeniz için detaylı anlatmaya çalışacağım: 1,5 saatini sandalyenin ucunda diken üstünde öne eğilmiş ve antrenmanın tamamını çocuğuna bağırarak geçiren kadınlar düşünün. - "Çocuğum gözlüğün kaymış, (sen geri zekalisin anlamazsın) gel düz

Rock Gruplarının İsim Koyma Çilesi Üzerinden Türk Mizahına Bakış

Resim
Sosyal Medya, hele hele Twitter'da kısa bi' mesai yaparak komikliğin Türk ata sporlarından biri olduğu algısını edinmeniz çok muhtemeldir. Hemen herkes gündemdeki bir olay ya da ünlü biri tarafından yapılan bir gafla kendince alay etmeye çalışır ve bunların bi çoğu da yaratılcılıktan uzak olduğu için birbirine benzer. Mizah literatürüne bu durumu 'akla gelen ilk espriyi komik zannetme' başlığıyla geçebiliriz. Yalnız, bu durumdan daha da fenası vardır -ki aslında bu yazının da konusu olan- kelime esprileri! Mizahın kendisinin zaten ince bir zeka üzerine bina edilmiş olduğunu düşünürsek, bunun en çok inceldiği yer neresidir derseniz, işte orası kelime espirileri! Hem etimoloji bilgisi gerektirir, hem yaratıcı bağlama yeteneği hem de duruma, zamana uygunluk... Bu koşul ve yeteneklerin iyi bir karmasına nadiren rastlandığı içindir ki hepimizde yerleşik olan genel kanı 'kelime espirisi eşittir kötü espiri' şeklindedir. Böyle düşünmekte bir çoğunun haklı nedenleri

Okul buluşmaları keyifli gözükse de sancılı geçer!

Resim
Okul buluşmaları keyifli gözükse de sancılı geçer! Bi kere buluşma boyunca Erkekler; mezuniyet sonrası kimin daha çok para kazandığını kestirmeye çalışmaktan ne yediğinden bişiy anlar ne içtiğinden... Saatler, mümkünse kol düğmeleri, blazer ceketler, ceplerden çıkan kalemlerdedir gözler hep... (Vay i.ne! Mont Blank mi o? diye iç geçirmeler filan olur mesela) Tabii ki arabası yeniyse çıkışta en önden koşup mutlaka tüm katılımcıların önünden el sallayarak çıkılır, Allah'ın emri... Kızların durum da çok farklı diğildir. Daha paltolar üstten çıkmadan illaki Iphone'lar konur masaya ama tabii ki ortalama bir Türk kızı için bu yeterli olmaz hemen davetliler gözle süzülmek suretiyle baştan aşağı taranır ve diğer kızların boy-kilo endeksi hesaplanarak büyükten küçüğe sıralanır. Kendisinden zayıf olanlara hemen burun kıvrılarak için için çirkin, çiroz vb. isimlerle damgalanır. Buluşma çocukluysa ilk soru hiç değişmez: Hangi okula gidiyo? (Yani özel okula verebildiniz mi?) Son